İslamiyet’ten önce Türklerde sağlıkla ilgili uygulamalar folklorik idi. Örneğin Uygurlar yılan derisi, soğan, sarımsak, turp gibi bitkilerden ilaç yapar, ilaçları bal ile kıvamlaştırırlardı. Yaralara nişadır ve küflü peynir karışımı sürerlerdi. Bunun gibi folklorik uygulamalara çok rastlanırdı.
Anadolu’da dağlama, hacamat, sülük uygulama, kupa çekme gibi tatbikatlar hemen her toplumda olduğu gibi yaygındı. Bu tip halk uygulamaları halen birçok yörede geçerliliğini korumaktadır.
İslamiyet sonrası Anadolu Selçukluları tıp eğitimi, sağlık hizmetleri alanında birçok hizmet gerçekleştirmişlerdir. Doktorlar ve cerrahlar usta-çırak yöntemiyle yetişmişlerdir. Bu dönemde kalp ve ateş kontrolü, idrar muayenesi gibi tanı ve tedavi yöntemleri gelişmişti. Bu dönemde Anadolu’da şifa merkezleri kurulmuştur. Bunlar;
- Kayseri’de Gevher Nesibe Sultan Darüşşifası ve Gıyasiye Tıp Medresesi,
- Divriği’de Turan Melik Darüşşifası,
- Kütahya’da Gülsüm Hatun Yoncalı Ilıcası,
- Amasya’da Yıldız Hatun Darüşşifası.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde de doktorlar usta-çırak yöntemiyle yetişirdi. Haseki, Manisa Tımarhanesi ve Tıp Okulu, Edirne Lepra, Süleymaniye Darüşşifası, Bezmi Alem Gureba Hastaneleri kurulmuştur.
Osmanlıda, kadınının evde ve erkeklerden ayrı yaşamı ile bakım hizmetini eğitimsiz erkekler üstlenmiştir. Savaşlar ile kayıplar artmış hasta bakımına gereksinim duyulmuştur.
Osmanlılarda sağlıkla ilgili eğitim kurumu olarak sadece tıp okulları vardı. Diğer bazı sağlık meslekleriyle ilgili okullar İmparatorluğun ancak son dönemlerinde açılabilmiştir.
Toplum içinde ilaç hazırlayıp bakım ve tedavi işlerini yürüten kadın sağaltıcılar yanında ebe kadınlar, aşıcı kadınlar, kırık- çıkıkçılar her zaman vardı. Bunlar usta- çırak yöntemiyle yetişirlerdi.
1845 yılında tıp okulunun bir köşesinde iki yıllık kurslarla küçük cerrahlar adı verilen sağlık personeli yetiştirilmiştir. Bunlara sünnet, aşı ve pansuman yapma gibi işlemler öğretilmiştir. Bugünkü Türkiye’de sağlık memuru ünvanı ile çalışan daha çok kırsal alanda çalıştırılmak üzere yetiştirilen ‘erkek halk sağlığı hemşireleri’hemşireliğin öncüleridir.
Böylece sağlık hizmetlerinde kadınların yer almayışının yarattığı boşluk kısmen doldurulmaya çalışılmıştır.
Kırım Savaşı sırasında İstanbul ‘lambalı kadın’ diye anılan bir hemşireyle tanışmıştır. İstanbullular Florence Nightingale’li takdirle karşılamışlardır. Florence Nightingale Selimiye kışlasında hemşirelik uygulamaları yapmıştır. I. Dünya Savaşı sırasında II. Abdülhamit zamanında yapılan istek üzerine 7 kızılhaç hemşiresinin Türk ordusundaki yaralılara baktıkları bilinmektedir.
Hemşireliğin Avrupadaki gelişimini dikkatle izleyen Doktor Besim Ömer Paşa, Japonya’da kadın hastabakıcı yetiştirilmesinde uygulanan yöntemi İstanbul’da uygulamaya karar vermiştir. İstanbulda Kızılay Cemiyeti bünyesinde gönüllü hasta bakıcı kursları açmak için girişimlerde bulunmuştur. Bireysel girişimleriyle İstanbul’un tanınmış ailelerinin kızlarını, derslerini kendisi yürüttüğü ‘Gönüllü Hasta Bakıcılık’ kursuna çağırmıştır (1911). Süresi 6 ay olan bu kurstan sonra ilk defa Müslüman Türk kadınları yaralı askerlerin bakımına katılabilmişlerdir. 1911-1912 savaşlarında hastane temini ve hasta bakımı konularında büyük zorluklar yaşanmış ordu büyük kayıplar vermiştir.
Yurdumuzda ilk defa 1920 yılında, Amiral Bristol Hastanesine bağlı hemşire okulu açılmıştır. Eğitim süresi başlangıçta 2 yıl 6 ay iken daha sonra 3 yıla ve 1957′ de 4 yıla çıkarılarak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanarak meslek lisesi denkliği kazanmıştır.
Cumhuriyet döneminde açılan ilk hemşire okulu, Kızılay Hemşire Okulu’dur (21.2.1925). Eğitim süresi iki yıl üç ay olan bu okula kabul şartları, okur-yazar, iyi ahlak sahibi ve sağlıklı olmaktı. 1936 yılında bu okula, ortaokul mezunları alınmaya başlandı, eğitim süresi üç yıla, 1958’de dört yıla çıkarıldı.1946 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bünyesindeki yataklı tedavi kurumlarının ihtiyacını karşılamak üzere bugünkü Sağlık Meslek Liseleri (SML) açılmıştır.
Ortaokul mezunlarını alan bu okulların eğitim süresi 1958 yılına kadar 3 yıl, 1958’den sonra 4 yıl olmuştur. 1988-1991 yılları arasında SML’nin sayıları 300’e ulaşmıştır. 1957 yılında 18-30 yaş arasındaki bayanlara bir buçuk yıl kuramsal ve uygulamalı eğitim veren “hemşire yardımcısı” kursları açılmış. 1967 yılında bu kurslar kapatılmıştır. Eğitim alanındaki gelişmeler devam ederken bakanlık yapısında da bazı değişiklikler yapılmıştır.
1957 yılında Sağlık Sosyal ve Yardım Bakanlığı (SSYB) bünyesinde hemşirelik eğitimi vb. konuları görüşmek üzere Hemşirelik İstişare Konseyi kurulmuştur.
1955 yılında, Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu (HYO), ülkemizde üniversite düzeyinde açılan ilk yüksekokuldur. Aynı zamanda bu okul Avrupa’da da üniversite düzeyinde açılan ilk hemşirelik okuludur. Daha sonra 1965 yılında İngiltere’de üniversite düzeyinde ilk hemşirelik okulu açılmıştır. Ege Üniversitesi’nde açılan HYO’nu, 1961 yılında Ankara’da Hacettepe HYO, İstanbul’da Florence Nightingale HYO izlemiştir. Bu okulların hemşirelik eğitiminin ve hemşirelik mesleğinin gelişmesine önemli katkıları olmuştur. 1982 yılında Atatürk ve Cumhuriyet Üniversiteleri HYO’ları açılmıştır.
1985 yılında “Muvazzaf Askeri Yüksek Hemşire” yetiştirmek üzere Gülhane Askeri Tıp Akademisinde (GATA) HYO’ları açılmıştır. Bu okulun varlığı hemşirelik için ayrı bir önem taşımaktadır. Daha sonraki yıllarda Marmara, Dokuz Eylül, Gazi Üniversiteleri HYO’ları açılmıştır.