Bir kaç gün önce Amerikan Tabipler Birliği’nin yayını olan Journal of American Medical Association (JAMA) Neurology’de ilginç bir görüş yazısı yayınlandı. “Tıbbın McDonaldslaştırılması” başlığını taşıyan bu yazı, Amerikan tipi beslenme olarak ünlenen ve üretiminden tüketimine nice zararlara neden olan fast food ile tıptaki piyasacı dönüşümün benzerliklerini eleştirel bir şekilde ele alıyor.
Bu noktada, yazarların öncesinde “Toplumun McDonaldslaştırılması” konulu çalışmalarının olduğunu eklemiş olalım. Yazarların diğer çalışmalarında ve bu görüş yazılarında da işledikleri temel savları; “fast food restoranlarındaki işletme kurallarının diğer iş kollarına ve tıbbın da dahil olduğu disiplinlere her geçen gün daha fazla basınç uygulamaları”.
Yazarlar, McDonaldslaştırmanın dört temel unsuru olduğuna değiniyorlar: verimlilik, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve kontrol. Tıpta verimlilik, en kısa muayene süresi ile en çok hasta bakmak olarak tanımlanıyor. Yazarlar, Amerika’daki “McDonalldslaştırılmış kliniklerin” daha az ücretle çalışmayı kabul eden, daha az eğitimli veya tecrübeli olan fakat en yüksek verimliliği vaat eden hekimlerle çalıştığını vurguluyor.
Hesaplanabilirlik, üretimdeki vurgunun nitelikten ziyade niceliğe verilmesi olarak tanımlanıyor. Yazarlar, Amerika’daki üniversite hastanelerinin dahi bir yılda baktıkları hasta sayısını yarıştırdıklarını, sigorta şirketlerinin ise her geçen gün daha fazla kişiyi sigortalı yapmaları ile reklam yaptıklarını belirtiyor. Bunun yanında, nicelik vurgusunun sağlık hizmetlerinde nitelik artışı doğru orantılı olmadığına dikkat çekiyorlar. ABD’nin ücretli sağlık sistemi göz önüne alındığında, hastanede yatış süresinin kısa, yani taburculuk sırasında ödenmesi gereken faturanın nispeten daha az olmasının da çarpık bir hasta memnuniyeti ile sonuçlanması yazıda ayrıca vurgulanıyor.
Öngörülebilirlik, bir hizmetin herhangi bir yer ve zamanda aynı şekilde sunulabilmesi olarak tanımlanıyor. Fast Food zincirlerinin her şubesinde patates kızartmalarının aynı tatta olması buna örnek veriliyor. Ancak, yazarlar, söz konusu tıp olduğunda standardize edilmiş bir sağlık hizmetinin olamayacağını, çünkü her hastanın öyküsünün, kliniğinin ve bakımının farklılıklar içerdiğine dikkat çekiyorlar.
McDonaldslaştırmanın son unsuru olan kontrol ise, insanların “insan olmayan” teknolojiler ile kontrol edilmesi olarak tarifleniyor. Örneğin, fast food restoranlarında gıdaların pişirilmeleri insanlar tarafından değil, makineler tarafından kontrol ediliyor. Tıpta ise, hekimler bilgisayarlarla hastalarından daha fazla zaman geçirir oldular; buna göre, hekimler zamanlarının yüzde 40’ını bilgisayarlar ile geçirirken, yüzde 12’sini hastaları ile geçiriyorlar.
Yazarlar, bu dört unsurun kavramsal olarak sorunlu olmadığını, esas sorunun bu unsurlara aşırı bel bağlanması ve sistemlerin bu unsurlar baz alınarak şekillendirilmesi olduğunu savunuyorlar.
Tıp özelinde McDonaldslaştırmanın hekimler açısından aşırı çalışma ve tükenmişliğe, hastalar açısından ise insansızlaştırılmış bir sağlık hizmeti almaya neden olduğunu belirtiyorlar. Tıpta McDonaldslaştırmanın panzehiri için kimi somut çözüm önerileri belirtirken; “Tıpta bir şeyler sayacaksak, bunlar derlenen tıbbi kayıtlar olmasın; yeniden çalıştırılan kalpleri, dokunulan hayatları, harekete geçirilen düşünceleri sayalım. Tıbbın McDonaldslaştırılmasına karşı daha güçlü bir şekilde mücadele etmek artık bir ihtiyaç, bir zorunluluk” diyorlar.
Dr. Hande Arpat
Kaynak: Dorsey, E.R., MD; Ritzer, G., The McDonaldization of Medicine. JAMA Neurol., Yayınlanma tarihi: 16.11.2015
Bu yazı HalkınSağlığı.org sitesinde yayınlanmıştır.