Bu ara az yazı yazdığımın farkındayım.
İçi boş yazı yazmaktansa hiç yazmamayı tercih ediyorum. Çünkü sizlerin yani Dijital Hemşire platformu okuyucularının kalitesiz, özensiz şeylere maruz kalmayacak kadar değerli olduğunu düşünüyorum.
Yazı yazmamın en büyük nedeni doktora yeterlik sınavına çalışmam. 11 Aralıkta Marmara Tıp Fakültesi’nde neredeyse tüm gün sürecek sınavım var. Bugün itibari ile 23 gün kaldı. Bu süreçte çok şey öğrendim. Öğrenmeye devam ediyorum. Yazacağım hatta kitaplaştıracağım şeyler birikti.
Şimdi ise çalıştığım notların içinde daha önce öğrenciyken ve çalışırken hissettiğim, o gün anlamadığım duyguların tarihi olan metinlere rastladım. Bunları sizlerle paylaşmanın değerli olduğunu düşündüm.
**
Hemşirelik öğrencisi iken klinikte tanıştığım ilk günü hatırlamıyorum. Neden hatırlamadığımı da bilmiyorum. Genelde ilk anlar unutulmazdır. Demek ki o gün bende büyük bir iz bırakmamış. Bağlamım o gün için uygun değilmiş. Sonradan ise 4 yıl boyunca çıktığımız klinik uygulamalarda hemşireler, hastalar/hasta yakınları, doktorlar ve diğer çalışanlar ile farklı deneyimlerimiz oldu. Hepsi ayrı değerli deneyimlerdi. Klinik ortamda tanıştığım hemşirelerle hala görüşüyorum. Her birinin ayrı bir gelişim sürecimde ayrı katkısı oldu.
Ayrıca en iyi öğretmenlerim hastalarımdı. Hastalar okulda öğretilmeyenleri öğretme konusunda sanki yarışır gibiydiler. Etik dersinde teorik olarak aldığınız sonrası unuttuğunuz terimleri hastalarınız size deneyimin içerisinde öğretiyor. Tüm dersler için bunu söyleyebilirim. Bu arada ben deneyimin içindeki anektodları çıkarma konusunda kendimi bilinçsiz olarak geliştirmiş biriyim. Sağlık alanında neredeyse 9 yıldır blog yazıyorum. Bu sonraları adını duyacağım refleksiyon adlı bir öğrenme yaklaşımıymış. İnsanlar ne garip değil mi? Yapıyorsun, sana nasıl bir katkısı varın üzerine düşünmüyorsun. Eminim o günler bunu bir eğitim yaklaşımı olarak değil de farklı bir amaç için yapıyordum.
Sonraları işe başladım. Çalıştığım hastanelerin hasta pörtföyü çok farklıydı. Buralarda ise çok şey öğrendim. Hastanede acil serviste çalışıyordum. Bir ara HELP adı altında o gün bir şekilde eksik çalışan hemşirelerin olduğu servislerde çalışmaya gidiyordum. Çoğu zaman ise ben gönüllü olmak istiyordum. Çünkü klinikte farklı alanları ve farklı hemşireleri görmek beni çok mutlu ediyordu. Hastanenin neredeyse çoğu klinik ortamında çalıştım. Her bir kliniğin farklı akışı ve farklı yaklaşım tarzları vardı.
Bugün bu yazıyı yazarken o günleri düşündüm. Yeterlik için çalıştığım kaynaklarda doktora hocamızın öğrencilerinden aldığı refleksiyon notlarından (bazılarında ufak bağlamsal değişiklikler yaptım) bazılarını sizlerle paylaşacağım. Bu refleksiyon paylaşımlarının sizi duygulandıracağına eminim. Şuan klinikte çalışan veya öğrenci bir hemşireyseniz ‘Tam beni anlatıyor!, Duygu ve düşüncelerimi ifade etmiş’ diyabileceğiniz içerikler bunlar..
** Klinik Deneyim ve Refleksiyon – 1
İlk haftadan itibaren hastane ortamının kitaplardan çok farklı olduğunun, hastayla iletişimi sağlıklı kurmanın kitaplarda okuduğum bilgileri öğrenmek kadar zor ve önemli olduğunun farkına vardım. Beni en zorlayan durum ise hastabaşı eğitimlerde hastaların durumunun
beni psikolojik olarak etkilemesiydi.
İlk hastabaşı eğitimlerimizin birinde odaya girdiğimizde 10 kişi kadardık. Hastamız yaşlıydı. Hocamız hepimize tek tek hastaya bakıp nasıl gözüktüğünü söylememizi istedi.
Herkes sırayla “solgun, bitkin gözüküyor”, “anlamsız bakıyor” vb. demeye başladı. Hasta bizi dinlemekteydi. O an kendimi hastanın yerine
koydum. Hastalandığım zaman biri benim karşıma geçip böyle şeyler söylese kendimi daha kötü hissederdim. Sıra bana geldiğinde hastanın iyi gözüktüğünü moralini bozmamamız gerektiğini söyledim.
** Klinik Deneyim ve Refleksiyon – 2
Staj süresince serviste yatan iki hastanın dosyasını hazırlamamız ve hocamıza sunmamız gerekiyordu. Bir arkadaşımla birlikte hastamın odasına gittim, öyküsünü alıp muayene edecek ve dosyasını hazırlayacaktım. Hastam 20 yaşlarında bir kızdı, yanında da aynı yaşlarda bir kız arkadaşı vardı. Görüşme boyunca hastam ve arkadaşı bize hiç iyi davranmadı. Tüm iyi niyetli çabalarımıza rağmen sorularımıza cevap vermek, muayene olmak istemedi. Bir ara kendi aralarında konuşmaya, sorularımızı alaya alıp gülmeye bile başladılar. Yaptıkları
karşısında daha fazla dayanamayıp kızarak, yüksek sesle söylenerek odadan ayrıldık.
Biz onlara ne yapmıştık ki, bize verilen ödevi yapmaya çalışıyorduk sadece…
Aradan bir hafta geçmişti. Araya bayram tatili girmişti. Dönüşte odaya uğradım, yatak boştu, sordum. Hasta kanser hastası idi ve hayatını kaybetmişti. Bunu duyunca “Eyvah, ne yaptı ben!” dediğimi hatırlıyorum; bir sürü duygu, düşünce, soru üzerime üzerime gelmeye başlamıştı. Ne yapmıştım ben! Hasta genç bir hasta idi, hastalığıyla baş etmeye çalışan, hastalığını unutmaya/ hatırlamamaya çalışan genç bir hasta. Ben ise, benim gibi 3-5 öğrenci ise, öykü alayım, muayene edeyim derken, hatırlamamak, unutmak istediği hastalığını ona hatırlatıp duruyorduk! Dosyamı hazırlamaya odaklanmıştım, bana verilen ödeve, eğitimime, alacağım nota…
**Klinik Deneyim ve Refleksiyon – 3
Ben hemşire olacağım.
İnsanın bu fikre alışması kaç yıl sürer?
Bir insanın hayatını emanet edeceği kişi olmaya, kim kaç yılda alışır?
Hastaneye ilk adımlarımızı attığımızda hepimizin aklından geçenler bunlardı. Hepimiz korktuk, düşünmeyi erteledik, bastırdık ama az ya da çok hepimizin kafasının içinde bu korkular vardı. Ben hemşire olacağım!
Bundan daha zor olan bir şey var: Hemşireliği öğretmek. Artık size şunu diyorlar. “Sen hemşiresin ve binlerce hemşire adayına bildiklerini öğreteceksin.” Birisi hastayı muayene edip anamnez alırken senin ağzından çıkanları hatırlayacak, tedavisini yaparken senin gösterdiklerin aklına gelecek.
Yani artık onlarca, yüzlerce değil binlerce hastan olacak. Bunların farkında mıyız? Farkındayız, ama düşünmekten kaçıyoruz.
Hastalar mı?
Onlarda korkuyor, onlar da düşünmek istemiyor. Onlar da hasta olmaya alışamıyor.
İşte hastane benim için böyle bir yer. Her tarafta düşüncelerinden korkan, onları bastırmaya çalışan, saklayan insanlar var.
Beyaz formaların arkasına saklanan binlerce düşünce, pişmanlık, utanç…
Bir öksürüğün arkasına saklanan onlarca söylenemeyen şey.
Hemşire olmaya çalışan öğrenciler. Hemşire yetiştirmeye çalışan hocalar. Yaşamaya çalışan hastalar…
Herhalde dünyada başka bir yer yoktur içinde bu kadar sorunlu insan bulunduran!
Öncelikle hastanede hiçbir şey bilmeyen beyaz üniformalı olmak çok zor. Bazen hastalardan daha az şey bilmek, kimseye yardımcı olamayacağını bilmek çok zor. Bir de, öğrenmeye çalışan bizlerin yeterince ilgi görmemesi daha da zor.
** Klinik Deneyim ve Refleksiyon – 4
Hastabaşı uygulamamız var. Tertemiz ve ütülenmiş önlüğümü giydim; saçlarımı topladım. Defter ve kalemimi hazırladım ve servisine gittim. Ama tüm bunlar hocamız tarafından azarlanmaktan beni/bizleri kurtaramadı.
Hocamız “Öyküyü kim alacak?” diye sordu, ben hevesle gönüllü oldum. “İyi sen al, ben geliyorum” dedi ve çıktı. Dönünce “Hastanın nesi varmış?” dedi.
– Hocam, hasta 3 gün…
Ben bilgileri aktarırken yarıda keserek hastadan kendisi öykü almaya başladı:
– Göğüs ağrın kaç dakika sürüyor?
– Üç dakika mı? Emin misin? Hadi saat tutalım, şimdi başladı. Ağrın bitince söyle…
– Az önce üç dakika demiştin, şimdi saniyeler içinde bitti dedin!
Daha sonra bize dönerek şunları söyledi:
– Gördüğünüz gibi çocuklar, hastaya güvenmeyeceksiniz, sezgilerinize güveneceksiniz. Siz burada lider konumundasınız. Otoritenizi korumanız lazım. Hemşire sensin, yönetici sensin, kontrol sende. O kontrolü taşımayı bileceksin!
Bu anıyı beynime kazıyan ne hocamızın otoriteyle ilgili sözleri, ne de ilk günden kırılan hevesim olmuştu. Hocanın o konuşmasının ardından oluşan rahatsız edici sessizlikte, orta yaşlı hastanın yatağından doğrularak şunları demesi oldu: “Hocam hastaya güvenmeyeceksiniz dediniz de, ben bugüne kadar hiç yalan söylememişimdir, üstelik size niye yalan söyleyeyim ki? Yine de senin canın sağolsun hocam.”