Bu yazı hastalıkların kişinin kendi kimliği ile ilişkilendirmesi ve kişide yarattığı anlam ağları sonucunda hastalık ile ilişkilenmesine değinmek amaçlı kaleme alınmıştır.
Toplumlar değişerek ilerlemektedir. Toplumların değişimi bireylerdeki değişimin toplu bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sanatsal, ekonomik, kültürel alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da bu şekilde gerçekleşmektedir.
Sağlık alanında değişimler kişilerin hastalık ile ilişkilenmelerini değiştirmektedir. Örneğin, hastalığını kabul etmeyen bir kişinin kendi sosyoekonomik durumuna göre hastalığın ismini değiştirerek yani kişinin hayatının anlam örüntüsüne uygun olarak söylendiğinde kabul ettiğini görebiliyoruz.
Toplumun tıbbi olarak kendine yeni sınıflar yaratması nedeniyle sağlığın sosyolojik ve psikolojik yapısı üzerine içinde yaşadığımız Post-Truth çağında daha fazla üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.
Araş. Gör. Taner Onay
Bunu çok iyi anlatan bir film sahnesi var.
Filmin adı Angels in America. Başrolünü Al Pacino oynuyor. Bu filmde hastalığın kimlik ile ilişkilendirilmesine çok iyi örnek verilebilecek bir sahne geçmektedir. (Filmin kesitini buraya koymuştuk. Fakat yayınlayan firma telif haklarına dikkat etmediği için kaldırılmış. Filmin kaliteli bir versiyonunu bulabilirseniz yorumlara linkini bırakabilirseniz memnun oluruz).
Al Pacino bu filmde çok nüfuzlu ve etkili bir karakteri canlandırmaktadır. Al Pacino’da AIDS hastalığı teşhis ediliyor. Doktoru hastalığın homoseksüel ve madde bağımlılarında daha fazla görülen bir hastalık olduğunu söylüyor. Al Pacino ise, doktora ‘ne ima etmeye çalışıyorsun’ diyerek kendisinin onlardan biri olmadığını söylüyor. Bu arada Al Pacino’nun homoseksüel ilişkileri olduğunu her ikisi bilmektedir. Çünkü kendisinin nüfuzlu biri olduğunu belirterek, homoseksüellerin ve madde bağımlılarının nüfuzlu kişiler olmadığını söylüyor. Al Pacino doktoru tehdit ederek, AIDS tanısını kabul etmiyor. Doktora zorla Karaciğer Kanseri olduğunu söylemesini istiyor. Kendisi ‘AIDS’i homoseksüeller olur, ben karaciğer kanseriyim’ diyerek doktora sorununun kelimelere çok fazla takılması olduğunu ifade ediyor.
Bu kesitte doktor ile hasta ilişkisinin hastanın bağlamı çerçevesinde nasıl geliştiğini görebiliyoruz. Bu olgu benzerlerinin hemşire – hasta ilişkisinde de ortaya çıktığını görmekteyiz. Çünkü hastalıklar hakkındaki bilgimizi hastanın bağlamından kopartarak hasta ile iletişime geçince bu sorunlar ortaya çıkmaktadır. Çoğu hastalık için bilimsel bilgisinin dışında hastalığın toplumsal gelişimi yani sağlık sosyolojisi, sağlık antropolojisi gibi alanların ülkemizde yaygın olarak içerik üretmediğinden bilmiyoruz.
Olguya tekrar dönecek olursak..
Bu olguda kimliğin hastalığını kabullenme aşamasında çok etkili olduğunu çok net görebiliyoruz. Kimliği iyi analiz edilmeyen kişilere hangi tanıların ne şekilde söylenmesi gerektiği ile ilgili çalışmaların olmadığını belirtmiş olalım.
Bu sadece çok nüfuzlu kişilerin başına gelen bir durum değil. Toplumun içinde bulunduğu sosyoekonomik sınıflara ait olma durumuna göre hastalıklar ile farklı ilişkilenmelerine ve hastalıklara farklı anlam yüklemelerine neden olmaktadır. Bu duruma bir kaç örnek verelim.
Zengin ve Fakir Hastalıkları olarak isimlendirilen bazı hastalıklar listeleyerek görmemiz bu tıbbi sınıfsallaşmayı bariz bir şekilde bize gösterebilir.
Zengin/eğitimli kişi gastroenterit olur, fakir/eğitimsiz kişi amel..
Zengin/eğitimli kişi hipertansiyon tanısı alır, fakir/eğitimsiz kişinin tansiyonu çıkar..
Bu hastalıklardan biri ise gut hastalığıdır. Hep zenginlere yakıştırılan bir hastalık olarak tarihte ün salmıştır. Bunun nedenlerinden biri ise eti sadece o dönemlerde zenginlerin yiyebilmesidir. Bu sebeple et yiyen zengin enzim eksikliğinin farkına varıyor.
Sadece hastalıklar değil. Sağlığın bozulması ile kullanma ihtiyacı duyduğumuz aletler ve cihazlar da sağlığın kimlikleştirilmesinde ele alınabilir. Buna en iyi örnek gözlüklerdir. Gözlükleri göz bozukluğumuz sonucunda kullanmaya başladık. İlk gözü bozulanlar ise çok fazla kitap okuyan kişilerdi. Çünkü kitap okudukları için (okuyamadıkları için) gözlerinin bozuk olduğunu fark ediyorlardı. Yani kitap okumayanlar, kitap okumadıkları için gözlerinin bozuk olduğunun farkına varamıyorlardı. Sonrasında ise gözlük takma entellektüelite ile kimlikleşti. Şuan gözü bozuk olsun olmasın gözlük takıp, kitap okuyan kişilere farklı bakabiliyoruz. Bunun altında moda sektörünün de buradaki kimlik satma durumunu görmesi ile hızla piyasalaşma oldu. Aynı şeyi duyma sorunu yaşayanların kulaklarına taktıkları işitme cihazları için söylemek zor.
Sağlık okuryazarlığı açısından bu olguların önemle değerlendirilmesi, sağlık okuryazarlığı veya sağlık iletişimi çalışmaları yapılırken bu olguların göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Hemşireler bu alanlarda aktif rol alabilirler. Önü açık bu alanlarda işbirliği yapmak isteyenlerle birlikte projeler geliştirebiliriz.
Sevgilerimle.
Taner O.