Kadının küçük sıcaklığının alazını
Söndürmeye yeterliydi, fakat taşların
Ve taş tepelerin ağırlığı kadını parçalayıp
Bu taşsı ışıkta sırf kuvarsa ve kuma dönüştürmeden önce
Geri döndü kadın
Slavya Plath
Bu yazıya başlarken Melisa Danışmend dinliyordum, tamda oradan bu başlığın olmasına karar verdim. Yine bir Nilgün Marmara okurken frekansın tuttuğunu hissedip yazmaya başladım. Evet fazlaca melankoliğim ama hala yazıyorum , bu yaşıyorum anlamındadır. Yazmak yaşamaktır, yazmak direnmektir. O kadın’ın izinden ilerlemiyorum diyemem ama bir şeyler için henüz vakit var. Tomurcukları topluyorum. Henüz bugün bu çiçek gülümsüyor. Ama yarın ölmeyeceğinin garantisini kimse veremez. Sessiz sedasız gidilmeli. Zaten yazılmıyorsa temelli gidilir mesajı olmalıdır.
Bazı insanlar bir şeyleri çok iyi yapar, bazıları bir şeyleri hiç yapamaz. Ben yapamayan bugün çoğunluğun bir parçasıyım ama benim beceremediğim konular çok daha derin. Mesela ait olamıyorum, bir yerde kalamıyorum. Sevdiğimde hakkını veremiyorum. Sevene de hakkını veremiyorum veyahut içindeki melankolik kadın deyimiyle sevilmiyorum. Bunları yakınmak için yazmıyorum. Benim için bir ifade biçimi. Yoksa pekte umurumda değil aslında. Umurumda olsa uğraşırdım. Çok güzel uğraştım yıllarca, benimlelerdi. Ben bıraktım hepsi gitti. Bu kadar tamamlayıcı olmamalıydım. Bazen birçok şey fazla gelir. Bana öyle oldu. Gitmek istedim. Gittim. Tekrar gideceğim ama zemini hazırlıyorum. Sylvia Plath’te bir çok konuda haklıydı. Hayat darbeleri bazen kaldırmayacak kadar ağırdır. Sahip olunan şeylerle yaşam ölçmek somutluk delisi insan işidir. Bir lüks apartman dairem yaşama sebebim değildir, olamaz. Olursa kendime ihanet olur. Güzel hırs yapar alırım belki ama o kadar o orada kalır. Ben giderim bir deniz kenarında yalnızlığımda yaşarım.
Çoğu zaman bu kadarı zararlı diyorum. Hiçbir zaman şekerden olmadım da ki. Yeterince metal barındırdım bedenimde. Lakin fazla doz metal kalbimi çevirdi.
Sonrasında ne mi oldu? Hissetmemeye başlıyorum. Derinden hem de. Cümleye ayrı yazılınca yakışan ama ısrarla bitişik yazılan ‘ki’ eki gibi oluyorum bazen. Görev şaşıyorum edat mıyım sıfat mı, bilemiyorum.
İnsanlar benim görevimi anlamak için yokluğumu sınamaları gerekiyor. Sonra cümledeki ki sonsuza kadar kayboluyor. Ve kimse fark etmiyor. Sonuç: cümledeki fazla ki ekarte ediliyor.
