ankara escort

gaziantep escortseks hikayeleri

gaziantep escortgaziantep rus escort

https://international.ui.ac.id/wp-includes/css/slot88/ slot88 https://app.simdakan.kuningankab.go.id/public/slot88-gacor/ slot gacor slot filipina slot5000 slot deposit pulsa
Genel

Enfeksiyon Nedir? Enfeksiyonların Bitmeyen Önemi

Enfeksiyonlar da diğer hastalıklar gibi dünyada ve insanların hayatında kurulmuş olan dengenin birer unsurudur. Dikkat edilirse hemen hiçbir enfeksiyon etkeni sağlam deriden geçemez ve çok az sayıda bak teri ve virüs insanlarda hastalık yapar.

Enfeksiyon Nedir?

Enfeksiyonlar, herkesin az çok ilgilendiği ve hayatımızda sıklıkla karşılaştığımız hastalıklardır. Enfeksiyon, kısaca mikroorganizmaların ya da mikroorganizma parçalarının etken olduğu hastalıklardır. Bu etkenlerin vücuda girmesi ve vücut savunmasının cevap vermesiyle ortaya çıkan klinik tablo, “enfeksiyon” olarak adlandırılır. Bu bir vücut bölgesinde olabileceği gibi sistemik de olabilir.

Enfeksiyon hastalıkları tıbbın gelişmesinde önemli köşe taşlarını oluşturmalarına rağmen tıbbın gelişmesiyle popülaritesinden hiç bir şey kaybetmediler. Aşılar, antibiyotikler ve başka koruyucu yöntemlerin uygulamaya girmesi ile enfeksiyonların tıp içindeki önemi azalır gibi oldu ve yerleri biraz sarsıldı. Hatta 20. yüzyılın ikinci yarısında bazıları enfekisyonların tamamen yok edileceklerini bile ileri sürdüler. Ancak daha sonra ortaya çıkan gelişmeler bunun imkansızlığını ayan beyan ortaya koydu. Son yıllarda ortaya çıkan AİDS gibi öldürücülüğü yüksek enfeksiyonlar ve SARS gibi hızlı bulaşan enfeksiyonlar bu hastalıklara olan ilgiyi arttırdı.

Aslında enfeksiyonlar da diğer hastalıklar gibi dünyada ve insanların hayatında kurulmuş olan dengenin birer unsurudur. Dikkat edilirse hemen hiçbir enfeksiyon etkeni sağlam deriden geçemez ve çok az sayıda bakteri ve virüsinsanlarda hastalık yapar. Oysa insanlar bu etkenlerle çok sık karşılaşmaktadır ve bu canlılar insanın cildinde ve barsağında lüzumlu birer komponent olarak bulunmaktadırlar. Konuya bu yönüyle bakıldığında enfeksiyonlarla başa çıkmanın aslında çok zor olmadığı ama bir kısım temel kurallara uymayı gerektirdiği görülecektir.

Enfeksiyonların Kısa Tarihi

Tarihi kaynaklara bakıldığında tarihin farklı dönemlerinde insanların enfeksiyonlardan kitleler halinde öldükleri görülmektedir.

Bir zamanlar önemli bir yer tutan enfeksiyonlar daha sonraları önemsiz hale gelebilmekte veya tamamen ortadan kaybolabilmektedir. Buna karşılık daha önce hiç bilinmeyen bir enfeksiyon hastalığı tüm dünyayı kasıp kavurmaktadır.

Bir zamanlar “kara ölüm” olarak adlandırılan veba, ülkelerin nüfusunun önemli bir kısmını öldürerek adeta tarihin akışını değiştiriyordu. Yaşanan büyük bir veba salgını ile 1347-1353 arasında Avrupa Nüfusu’ nun üçte biri öldü.

Bizim frengi dediğimiz Fransızların İspanyol hastalığı dediği bir hastalık 16. yüzyılda ortaya çıktı. Bu hastalık o ana kadar hiç bilinmiyordu ve Eski Dünya’ da yoktu. Aslında bu hastalık yeni dünyadan gelen ve batıdan doğuya doğru yayılan bir spiroket hastalığı idi ve daha sonraki zamanlarda tıbbın önemli bir uğraş alanını oluşturacaktı.

şirinevler escort ümraniye escort

“İnce hastalık” olarak bilinen verem (tüberküloz) özellikle 19. Yüzyıl ve yirminci yüzyılın ilk yarısında çok önemli bir sosyal problem durumundaydı. O nedenle ülkemizde ve başka birçok ülkede senatoryumlar ve verem hastaneleri yapıldı. Tarihimizde birçok önemli şahsiyetin tüberküloza yakalandığını ve birçoğunun bu illetten öldüğünü de bilmekteyiz. Gene çok uzak olmayan bir zaman önce, Birinci Dünya Savaşı’ nda çok sayıda askerimizin humma-i racia denilen bir enfeksiyon hastalığından öldüğünü biliyoruz. Enfeksiyon hastalıklarından ölüm, birçok hikaye ve romanların da başlıca konularındandır.

Enfeksiyon hastalıklarının yayılımı aynı zamanda dünya tarihindeki değişimlerle ve coğrafi keşiflerle de yakından ilgilidir. Hindistan kaynaklı bir hastalık olan kolera Avrupa’ ya ulaştıktan sonra küresel hale geldi ve herkesi etkilemeye başladı Kolera nedeniyle insanlar ülkeler arasında yolculuk yapmakta ciddi zorluklarla karşılaşmaktaydılar. Hac ibadeti için yola çıkan hacılar bile çeşitli konaklarda bekletilip karantina uygulamasından sonra ülkeden ülkeye geçebiliyorlardı. Çok defa siyasi nedenlerle verilen kararlar koleranın arkasına saklanarak uygulanıyor ve ülkelere ambargo uygulamasına dönüştürülebiliyordu.

İlk zamanlar bu hastalıkların tam olarak nasıl geliştiği bilinmiyordu. Enfeksiyon tanımı ve bazı hastalıkların enfeksiyon hastalığı olarak tanımlanması çok yakın tarihlerde kesinlik kazandı. Ama Galenos’ tan beri birçok hekim enfeksiyonu biliyordu ve bu hastalıkların temel özelliklerinden bahsediyordu. Eski Yunan ve Roma’ dan daha önceki tarihlerden beri salgınlar insanlığın gündemine girmiş bulunuyordu. Ne var ki insanlar bu dönemde hastalığın bulaşmasını gözleseler ve bilseler bile izah edemiyorlardı. Sıtma gibi birçok hastalık tarihin eski dönemlerinden beri bilinmekteydi ama başka mekanizmalarla izah edilmeye çalışılıyordu.

Mikroorganizmaların gösterilmesi ve enfeksiyon etkeni olduklarının ispat edilmesi ancak mikroskobun geliştirilmesinden sonra olabildi. Mikroskobun keşfedilmesi ve geliştirilmesi de uzun zaman aldı. Leeuwenhoek’ un 1675’ de mikroorganizmaları keşfetti ancak bu mikroorganizmalar ile hastalıklar arasındaki ilişkiyi açıklamadı.

O mikroskobu kullanarak, çıplak gözle görülemeyecek canlıların da var olduğunu göstermiş oldu. Leeuwenhoek’ tan sonra Lazzaro Spallanzani ve Louis Pasteur de bakterilerin çürümedeki rollerini ortaya koyan çalışmalar yaptılar.

Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına bakterilerin hastalık yapma özellikleri tanımlandı ve adım adım enfeksiyonların bulaşma ve hastalık meydana getirme mekanizmaları anlaşılmaya başlandı. 1876’ da Robert Koch mikropların hastalık yapabileceğini ortaya koydu.

Robert Koch kendi adıyla anılan Koch Postülatları’nı tanımladı. Bu postülatlar bir hastalık ile bir mikrop arasında nedensel ilişki kurmak için gereken dört kriteri içermekteydi ve böylece bir mikroorganizma ile hastalık arasındaki mantıksal bağı kuran ilişki sürecini tanımlamaktaydı. Bu tıpta yeni bir çığır açılması demekti. Hızla birçok mikroorganizmanın birçok hastalık nedeni olduğunu gösteren çalışmalar yapılmaya başlandı.

Zaman içerisinde enfeksiyon hastalıklarını durdurmanın farklı çareleri geliştirildi. Kuduz hastalığına karşı geliştirilen aşının başarılı olması, koleranın içme sularının ve gıdaların kirlenmesinin önlenmesi ile durdurulabilmesi ve birçok bakteriyel enfeksiyonun antibiyotiklerle tedavi edilebilir olması, insanlık için yeni ufukların açılması anlamına geliyordu.

Enfeksiyon hastalıklarının gizeminin kısmen çözülmesi beklenenin aksine onlara olan ilgiyi azaltmadı. Özellikle bazı enfeksiyonların sıklıkla cinsel yolla bulaşıyor olması bunları daha fazla ilgi odağı yapmaktadır.

Mesela AİDS ilk defa eşcinsel erkekler arasında tanımlandığı için sanki bu hastalığa sadece eşcinseller ya da gayri meşru ilişki yaşayanlar yakalanırmış gibi bir algı oluşmasına yol açtı. Daha önceki dönemde benzer bir durum frengi için söz konusu idi. Bu yönüyle de cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar toplumların ahlaki normları ile doğrudan ilişkili görülmektedir.

Antibiyotiklerin keşfedildiği 1940’ lardan itibaren insanlar enfeksiyonlara karşı kendilerini daha güvende hissetmeye başladılar. Ancak bu durum çok uzun zaman devam etmedi. Kısa zaman sonra bazı bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanmaya başladığı fark edildi. Bu aslında çok yeni ve belki de hiç bitmeyecek bir mücadele alanının açılması anlamına geliyordu. Yetmiş yılı aşkın bir zamandan beri mikroorganizmalar ile antibiyotiklerin çekişmesi hız kesmeden devam ediyor. Yeni geliştirilen her antibiyotiğe karşı kısa zamanda dirençli mikroorganizmalar ortaya çıkmakta ve bu mücadele sürüp gitmektedir. Tabii ki bu alan aynı zamanda çok büyük ekonomik çıkarların çarpıştığı bir alandır.

Enfeksiyonlarda Yeni Dönem

Enfeksiyonların yeni dönemde birçok açıdan farklılaştığı dikkat çekmektedir. Artık eskisi gibi enfeksiyonlar için özel hastaneler yapılmıyor. Ancak günümüzde önemli bir mücadele alanı yeni salgın hastalıklar oldu. Türkiye açısından da bunun tipik örnekleri yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Türkiye’ de, 1970 yılında görülen İstanbul Sağmalcılar Salgınından sonra uzun zaman görülmeyen kolera vakaları, 1991 Körfez Savaşı sonrası Güneydoğu Anadolu’ya dışarıdan yoğun göçlerin yaşanması sonrasında tekrar görüldü. Ancak zaman içinde iyileşen altyapı ile birlikte kolera eskisi kadar korkutucu olmaktan çıktı ve alınan tedbirlerle kolayca kontrol edilebildi. 2000’li yılların başında Kelkit Vadisinde görülmeye başlanan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) vakaları da ülkemizin yeni popüler enfeksiyonlarından biri oldu.

Özellikle yaz aylarında kenelerden bulaşan ve öldürücü olabilen bu hastalık önemini korumaya devam ediyor ve enfeksiyon hastalıkları konusunda her zaman uyanık olmayı hatırlatıyor.

Yine son yılların popüler enfeksiyonlarından olan grip salgınları dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi ülkemizde de oldukça yoğun tartışmalara yol açtı. Grip pandemileri denilen ve kıtaları etkileyen bu salgınlar bazen ülkeleri ciddi boyutlarda tehdit etmekte ve adeta o ülkede hayatı yavaşlatabilmektedir. Bu alanda son olarak gündeme gelen Ortadoğu Solunum Sendromu Korona Virusu (MERS CoV) denilen ajanın özellikle Arabistan Yarımadası kaynaklı olması ülkemizi de yakından ilgilendirmektedir. Umre ve Hac gibi ibadetleri için Arabistan Yarımadasına seyahat edenlerin bu konuda dikkatle izlenmesi gerektiği akılda tutulmalıdır. Virüsün develerden bulaşıyor olması tehlikeyi biraz azaltsa bile gene de dikkatle izlenmesi gereken bir hastalıkla karşı karşıya olduğumuz kesindir.

En son Batı Afrika Ülkeleri’nde ortaya çıkan ebola salgını tüm dünyayı endişeye sevk etmektedir. Salgının bu kadar endişeye yol açmasının altında ebola virüsünün bulaşabilme yeteneğinin çok yüksek olması gelmektedir.

Sonuç olarak enfeksiyon hastalıklarının varlığı bazen insanların hayatını zorlaştırsa da hijyen kurallarına ve sağlıklı yaşamak için tavsiye edilen ölçülere uyum göstererek bu hastalıklardan çok büyük oranda korunabiliriz.

Mikroorganizmalar aslında tabiatın bir parçası olarak bizim hayatımıza yardım etmektedirler. Ancak onlarla olan ilişkilerimizin belli dengeler içinde kalması zaruridir. Çok defa insanların hijyen kurallarına uymaması, ölçüsüz yaşaması, yetersiz beslenme, sağlıksız gıda tüketimi ve vücut direncinin düşüklüğü gibi bir kısım yanlışlar sonucunda kendilerini hastalıkların hedefi haline getirdiklerini unutmamalıyız.

Prof. Dr. Salih Hoşoğlu / Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi

Bu yazı Nabız Dergisi’nden alıntılanmıştır.

Yazar Hakkında

Ara?. Gör. Taner ONAY

Dijital Hemşire - Kurucu ve Genel Yayın Yönetmeni

Eğitim:
Lisans - ÇOMÜ / Hemşirelik
Lisans - Anadolu Üniversitesi / Halkla İlişkiler ve Reklamcılık
Yüksek Lisans - KOÇ Üniversitesi / Hemşirelik
Doktora - Marmara Üniversitesi / Tıp Eğitimi

İş Deneyimi:
Amerikan Hastanesi
Koç Üniversitesi Hastanesi

Akademik Deneyimi:
İstinye Üniversitesi Hemşirelik Bölümü - Öğretim Görevlisi
Fenerbahçe Üniversitesi Hemşirelik - Araştırma Görevlisi
Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi - Araştırma Görevlisi

Yazı ile ilgili düşünceni belirt