Bir gebeyi dikkatli bir şekilde gözlemlediğimiz ve gebemizi doğumunda özgür bıraktığımız zaman aslında bunu çok net görebiliriz..
İç güdüsel davranışlar..
Tabi ki bu içgüdüleri dışa yansıtması için gebemizin sürekli NST’ye bağlı kalmadan ve mahremiyetinin sağlanmasına ve istediği pozisyonları utanmadan yapabileceği bir ortama ihtiyacı vardır.
Böyle bir ortamımız yok ise kadın sadece bağırır ve kurtulamadığı kaygılar içerisine girerek doğumunun tadına varamaz. Oysaki bu onun hayatındaki en önemli anlardan biridir..
Gebemizin içgüdülerini kullanmasına izin verirsek doğumumuza hormonlarımızda eşlik edecek ve doğumumuz kolaylaşacaktır. Örneğin mahremiyet sağlandığında utangaç hormon dediğimiz oksitosin doğal olarak salgılanabilecek ve halk arasında suni sancı diye isimlendirilen yapay oksitosin gebeye verilmek zorunda kalınmayacaktr.
Peki bu yapay oksitosin ile doğal oksitosin arasındaki fark nedir ?
Doğal olarak vücudumuzdan salınan ve kontraksiyonları sağlayan oksitosin salgılandıktan sonra bir miktarda doğal ağrı kesici olarak bilinen endorfin hormonu salgılanır. Gebemiz bu şekilde bir dinlenme aralığı ve enerji toplama anını yakalamış olur. Fakat bizim yapay oksitosinimiz maalesef bu ağrı kesiciyi salgılatmaz ve kadında sürekli bir sancı oluşmuş olur.
Gebe bu suni oksitosin ile doğumunu sadece ağrı sancı gibi kötü anılarla hatırlayacaktır…
Hormonlarımızı doğallığına bıraktıktan sonra sıra gebenin istediği pozisyonu bulmasına gelir.
Biz odada gebemizi bir süre yalnız ve özgür bırakır gözlemlersek gebenin doğumu için en uygun pozisyonu içgüdüsel olarak bulduğuna şahit oluruz.
Rütin olarakta bu gevşeme tekniği iyi bir uygulamadır. Bunu uygula, bu şekilde hareket et, rahatlarsın dediğimizde o yöntemi uygulayıp bir değişiklik olmadığını fakat kendisi farklı bir pozisyon bulup sakinleşmiş rahatlamış bir çok gebeye rastaladım ve o an gerçekten gebelerimiz çok yaratıcı olabiliyor.J
Doğum aktif faza geçtiğinde hatta tam açıklığa ulaşan gebelerimizde spontane gelen bir ıkınma görürüz. Biz ıkın demeyiz o bunu içgüdüsel olarak gerçekleştirir.
Hatta bu kendiliğinden gelen ıkınmaları fark ettiğimizde doğumun çok yaklaştığını tayin edebiliriz.
Kadın doğumunda bir hayal dünyasındadır. O kendine o sırada biz fark etmeden bir dünya kurar…
Fakat biz onu o dünyadan çıkarmaya çalışırsak işte o zaman sonucuna da katlanmak zorunda kalırız. J
Peki bunu nasıl yaparız?
Gerçek dünyayla ilgili sorular sorular sorarak onu kendi dünyasından çıkarıveririz. Çünkü bir rutini bozarız. Sancılar içindeki kadına bir dolu soru yöneltmek onu kurduğu hayal dünyasından koparıp mantığının devreye girmesine neden olur. Peki bu neye sebep olur? Adrenalin hormonunun salgılanmasına neden olur. Biz adrenalinin bu aşamada salgılanmasını hiç bir zaman istemeyiz çünkü doğumun bütün seyrini değiştirebilir. Adrenalin hormonumuzun salgılanma zamanı fetüs başının perine de göründüğü, taçlandığı zamandır. Bu sayede fırlatma refleksi oluşur ve fetüs dünyaya daha kolay gelir.
Hareket özgürlüğümüzde sağlandı ve gebemiz hala kendi kurduğu dünyasında ise doğumumuz daha rahat ilerliyor demektir ve doğum anı başladığında da gebemiz içgüdüsel olarak ıkınmaya hatta çömelme pozisyonuna (en sık görülen) geçmeye çalışacaktır.
Fakat gebelerimizi tam açıklıktan doğum gerçekleşene kadar geçen sürede de keşke serbest bırakabilsek ve doğumunu istediği pozisyonda gerçekleştirebilse…
Bir masamız var ki hepimizin bildiği üzere her kadının çekindiği, düşündüğünde bile ürktüğünü söylediği Litotomi Masamız…
Biz sağlık personelleri için en risksiz en rahat olan bu litotomi pozisyonu ne yazık ki sadece biz sağlık ekibi için rahat…
Ayrıca bu pozisyonda yerçekiminin kuvvetinden yararlanılamamaktadır.
Umuyorum bu Litotomi masası rutinimizde bir gün rutin olmaktan çıkar ve doğumlarımız daha keyifli hale gelebilir.
Hayallerimizin gerçekleşmesi dileğiyle teşekkür ediyorum…